Yola Işık Düşünce 31.1.2012 – Korkut Keskiner

Sardı korkular, gelecek yıllar, düşündük “biz”siz nasıl yaşanacaklar?

 Ölümü düşünüyoruz, belki de düşündüğümüzü bile fark etmeden. “Ölmeden önce ölünüz” diyenler de var, “ben her bahar yeniden doğarım” diyenler de. Bir de gölge ölümler var. Bu aralar çok yaygın. Çünkü başlangıcın sonundayız, hissediyoruz.
Kış, soğuk, yağmur ve kar, su elementini zirveye taşıdı. Havasız kapalı mekanlar, topraksız, giysili bedenler, şömine ya da sobası olanlar kurumuş olabilir, ama hepimizi suya gömdü. Gömdü, çünkü yarı ölü gibiyiz. Dişil yanlarımız çok güçlendi. Ejderha yılı, Kova burcu, Mars ya da Ay durumundan bağımsız olarak, 2 haftadır, edilgen, endişeli, eleştirel, ve evcimeniz.
Şefkat ihtiyacı sarıyor ruhumuzu. Anlaşılmak ve onaylanmak istiyoruz. Ama bunu talep edebilecek kadar bile enerjimiz yok. Mümkünse perdelerin açılmayacağı bir odada, yorganların altında, sıcak yemek bile yemeden, sürekli saklanmak istiyoruz. Bu kış, depresyon gripten daha bulaşıcı…
Aslında kabahatsiz bile olsak, önce kendimizi suçluyoruz. İçimizde bir isyan duygusu oluşuyor sonra, tepkiselleşiyoruz. Sonra o bile yorucu geliyor, tepkisizleşiyoruz.
Bazılarımız bitse de gitsek kafasında, bazıları artık enkaz (altında) olduklarını düşünüyor, diğerleri ellerinden geleni yaptıktan sonra tevekkül içinde bekliyorlar.
Aslında bir gölge ölüm mevsimindeyiz. Evet, bir kısmı yakınlarımız olan bazı ruhların göçme mevsimi geldi. Ama yaşamaya devam edeceklerin de bazı bölümleri ölüyor. 14 Aralık yazısında seçmek zorunda olduğumuzu yazmıştım. Bilinen klişeyle her seçim bir vazgeçişi içeriyor, ve bu da bazı şeyleri geride bırakmak zorunda olduğumuz anlamına geliyor. Ama konformist, tembel ve korkak yanlarımız bunu istemiyor. Ve aslında konforun, tembellik ve korkaklığın patronu olan uyanık zihin, başta eski sorunlar olmak üzere, bizi karar almaktan ve seçim yapmaktan vazgeçirmeye çalışıyor.
Sorunun asıl kaynağı burası. Ama çoğumuzun farkında olmadığı bir diğer sorun daha var. O da aslında Ulu Yaratan’a inanç ve güvenimizdeki azalma. Tanrı inancı olmayanlar bu paragrafı atlayabilir, ama inancı olanların, bu inancı hatırlamaları gerekiyor. Aslında O’nun bir ve bütün olduğunu, hayrın da şerrin de ondan kaynaklandığını, aidiyetimizin, ibadetimizin, yolumuzun ve hizmetimizin sadece O’na olduğunu unutmuş gibiyiz.
14 Aralık’ta da yazmıştım, kolay değil, ama seçim zamanı. Depresyonda filan değilsiniz, sadece seçim yapmak istemiyorsunuz. Ertelemek istiyorsunuz. Bilin ki, çok vakit yok. Gelişmek için elzem olan “self-leadership” kendi değişimini yönetebilmektir, kendi düğmesine basabilmektir. Geçmişin prangalarından kurtulup, özgürlüğe mahmuzlayabil-mektir.
Güçlenmek ve cesaret toplamak için, uzun zamandır ihmal ettiğiniz Ulu Yaratan’a olan inancınızı hatırlayın. Bu size güç verecektir. İkinci konu, ki bu inançsızlar için de geçerli, su elementi baskısını minimize etmek. Mümkün olduğunca, başta toprak olmak üzere, diğer üç elementi de canlandırın. Üçüncü olarak, eril yanı yükseltin, dik durun.
Son olarak, yine hatırlayın ki, bu dünyaya bir amaç için geldiniz. Kişisel misyonunuz da önemli ama bahsettiğim bu değil, büyük oyunda bir oyuncu, büyük puzzle’da bir parçasınız. Siz olmadan, inisiyatif almadan, ikisi de eksik kalır. Geçmişi geride bırakın ve kendiniz için olmasa da, hepimiz için harekete geçin… Ve hep temel kuralı hatırlayın, ”sana yapılmasını istemediğin şeyleri kendine ve başkalarına yapmaman yetmez, sana yapılmasını istediklerini de kendine ve onlara yapmalısın”…
Neşeniz, bilir…

Sevgi ve bilgi, paylaşılarak çoğalır…

Maksat Bir, rivayet muhtelif…

Sevgi ve Işık… Ali Korkut Keskiner

Bu metni referans ya da kaynak göstererek her yerde ve herkesle paylaşabilirsiniz…

Yorum bırakın