En Derin Hipnozumuz, Değersizlik İnancı – Dr.Bülent URAN

Bülent Uran Sevinç Gürsözer, Seminer, 2018

Değersizlik İnancı Nedir?

Değersizlik inancı bir bireyin bilinçaltında değersiz olduğuna dair mevcut bir inanca verdiğim isimdir. İnancın içeriği farklı şekillerde okunabilir. Birinci ve en genel okuma ben değersizimdir.

Bunun daha içerikli okunması ben bazı ademlerden daha değersizimdir.

Başka bir ademle ya da ademoğullarıyla mukayese edilmeden değerin ya da değersizliğin bir anlamı yoktur. O halde inancın birçok farklı okuma şekli olabilir.

 

Bunlar;

» Ben değersizim;

» Ben değerliyim;

» Ben bazı kişilerden daha değersizim;

Ben bazı kişilerden daha değerliyim, ben bazı kişilerden daha değerliyken bazı kişilerden daha değersizim olabilir. Tüm bu okumalar bilinçaltı düzeydedir.

Bilinçaltında mevcut her türlü inancın bilinçli yaşamımıza bir yansıması vardır. Günlük yaşamda eylemlerimizi inançlar belirler. Bilinçaltı kişinin bu inanç doğrultusunda eylemler yapmasını bekler. Değersizlik inancı da kişilerde değişik davranış kalıplarına ve bu kalıplar doğrultusunda eylemlere neden olur. Ancak kişiler bu davranışlara bakarak kendilerinde bir değersizlik inancının mevcut olduğunu düşünmezler. İnançların bilince yansıması hisler aracılığıyladır. O halde bilinçli olarak kişi değersizliğini eğer fark ederse ancak bir his olarak fark eder ve “kendimi değersiz hissediyorum” şeklinde ifade eder.

Bilinçaltı olarak adlandırdığımız yapının temel yapı taşı inançlardır, inançlar doğruluğu kanıtlanmamış olsa da bilinçaltı tarafından doğru olarak kabul edilen fikir ya da önermelerdir. Bilinçaltı için inanç korunması gereken bir fikirdir. Bu inançlar sayesinde gün içinde karşılaştığımız değişik durumlar test edilir ve ne yapılacağına karar verilir.

Kişiler bazı inançların farkındadır ve bilinçli düzeyde de bu inancı benimsemiştir. Bazı inançlar ise farkındalığımızın dışındadır. Değersizlik inancı farkındalık dışı inançlar sınıfındadır. Yani çoğu zaman kişi bilinçaltında böyle bir inancın mevcut olduğunun farkında değildir.

Yazarın iddiasına göre hemen her âdemoğlunda değersizlik inancı değişik düzeylerde mevcuttur. Bu inancın yerleşimi bir süreçtir. değersizlik inancının bilinçaltı tarafından okunacak kadar belirginleş için hem belli bir sürenin geçmesi gerektiğini, hem de kaçınılmaz olarak aşılması gereken basamakları İfade eder.

Değersizlik inancının yerleşmesi kaçınılması çok zor olan hatta mümkün olmayan bir süreçtir.

Örneğin bir çocuğun yürümeyi öğrenmesi de bir süreçtir. Yürümeyi öğrenmesi ve eyleme çevirmesi için belli bir zaman gereklidir, Hiçbir Çocuk yürümeyi bir günde öğrenemez. Aynı zamanda kaçınılması mümkün olmayan ve geçilmesi gereken bazı basamaklar vardır. Önce desteksiz oturmayı, sonra bir yerlere tutunarak ayakta durmayı, sonra ellerini bırakarak ayakta durmayı, sonra emeklemeyi, sonra emeklerken ayağa kalkmayı, sonra adım atmayı, sonra da yürümeyi öğrenir. Hemen her çocuk bu basamakları eksiksiz ve aynı sırayla geçer.

Ancak değersizlik inancı yerleşim süreci genetik olarak yerleşmiş yürüme öğrenme programından çok farklı etkenlerle yaratılır (Aslında bu düşüncenin tersi de iddia edilebilir. Somut eylem planlarının veya fiziksel özelliklerin genetik geçtiği bilinen ve kabul edilen bilimsel bir gerçektir, ama kimse inançların da genetik geçmeyeceğini iddia edecek durumda değildir. Neden geçmesinler?).

Bu süreci ağırlıklı olarak biyolojik veya fizyolojik etkenler değil sosyolojik etkenler yaratır. (Yine itiraz ediciler fiziksel etkenlerin de değersizlik inancı yaratacağını, kitabın değişik yerlerinde bu durumun zaten altının çizildiğini söyleyeceklerdir. Ancak bir fiziksel kusuru ya da farklılığı değersizlik inancının işlediği bir enerjiye çeviren şey yine de kusurun doğrudan kendisi değil, sosyal grupların bu kusura verdiği değerdir)

Bir inancı bireyin hem diğer bireylerle, hem de toplumla etkileşmesi süreci açığa çıkarır.

Sosyal bireysel etkileşimler biyolojik veya fizyolojik olmamakla birlikte (yani bir insandan diğer bir insana madde ya da enerji tarzında bir şeyler, henüz karanlık maddenin içeriğinde bulunan bir şeyler gönderilip gönderilmediğini bilmiyoruz), yine de substansının ne olduğunu bilemediğimiz etkileşim olayı psikolojik, fizyolojik ya da biyolojik sonuçlara neden olabilir.

(Bir insanın tansiyonunun ölçümlerinin değişimi fizyolojik bir değişikliktir. Bir insanın yemek yemeye başlaması ise biyolojik bir olaydır. Ama psikolojik derken hem fizyolojik olandan hem de biyolojik olandan farklı olan nedir?)
Bu sürecin ayrıntılarını ilerleyen bölümlerde göreceğiz. “Hemen her insan bu inanca sahiptir” dedim. Ama özellikle bizim toplumumuzda ve diğer geri kalmış toplumlarda inancın şiddeti, kendini değişik göstergelerle belli etmesi gelişmiş ülkelerdeki insanlara göre daha şiddetli ve yaygındır. Bu yaygınlığın nedenlerini de ilerleyen bölümlerde tartışacağım.

Değersizlik inancı, temel bir inanç olarak işler. Bu inanç kendine bağlı değişik mini inançların doğmasına neden olur.

“Değersizsem güçsüzüm.”
“Değersizsem zayıfım. “
“Değersizsem insanlar beni sevmez.”
“Değersizsem insanlar bana zarar verir.”
“Değersizsem değersizliği yok etmem gerekir.”
“İnsanlar bana değer vermiyor, o hal de değersizim.”
“Mutlu olmam için kendime değer vermem gerekir,”

Saymakla bitmeyecek uydu inançlar…

Tüm bu üreyen uydu inançlar bilinçaltında koruma amaçlı değişik davranış modellerinin gelişmesine ve güçlenmesine neden olur.

Sendrom Nedir?

Sendrom tıbbi bir terimdir. Aynı etkenin bedenin farkJı organlarında birbirine benzer belirtilerinin ortaya çıkmasına sendrom denir.

Örnek olarak Behçet Sendromunu inceleyelim.

Bu hastalıkta aynı tip yaralar hem ağızda, hem gözde, hem de cinsel organların cilt bölümlerinde ortaya çıkar. Çünkü aynı anda birçok organ aynı tip mekanizma ile hastalığa yakalanmış olur. Sendrom diyebilmemiz için hastalık belirtilerini yaratan mekanizma ortak olmalıdır. Behçet Sendromunda bedenin bağışıklık sisteminde bir bozukluk söz konusudur. Beden kendin yabancı bir madde olarak algılayıp kendi bedeninde tahribat yaratır. Ama aynı sebep değişik belirtilerle kendini gösterir. Gözde yerleşirse görme bozukluğuna neden olur. Ağızda yaralara bağlı olarak yeme bozukluğu ortaya çıkar. Bacaklarda damarlarda tıkanıklıklar yapabilir.

Eğer belirtileri yaratan mekanizmalar farklıysa o zaman sendromdan bahsedemeyiz. Bu durumda oluş nedenleri farklı iki hastalığın aynı kişide bulunması söz konusudur. Ama aynı mekanizma farklı hastalıklar ortaya çıkarabilir. Bu durumda sendromdan bahsederiz. Altta yatan neden aynıdır ama görüntüler çok farklı olabilir. Aynı etken kalpte yerleşirse kalp hastalığına, böbrekte yerleşirse böbrek hastalığına, pankreasta yerleşirse şeker hastalığına neden olur.

Değersizlik İnancı Sendromu Nedir?

Değersizlik inancı değişik kişilerde değişik davranış modellerine neden olur. Bu değişik davranışların nedeni bilinçaltının bu değersizliği gizleme çabalarıdır. Bilinçaltı sanki değersiz olduğunu gizlemeye çalışır. Hayatta kalmak için bunu yapmak zorundadır. Değersizlik inancı sendromu nedir?

Bilinçaltının görevi budur.

Ait olduğu canlıyı hayatta tutacak önlemleri almakla yükümlüdür.

Önce hayatta kalmak için nelerden uzak durması gerektiğini öğrenir. Sonrada canlıyı bu tehlikelerden uzak tutacak sistemleri uyarır.

Bir taraftan diğer bireylerden değersiz olduğunu öğrenirken bir taraftan da bu değersizliği gizleyecek önlemleri öğrenmeye başlar.

Değersizliği gizleme çabaları bilincin farkındalığının dışında işler. Kişiler arasında farklı ve birbirine tezat gibi görünen davranışların ardında hep bu gizlenme ve gizleme amacını bulacağız. Çok farklı davranış kalıplarının aynı amaca hizmet ettiğini fark edeceğiz.

Ama bu kitapta ben bu farklı gibi görünen davranış şekillerinin hemen hepsinin değersizlik inancından kaynaklandığını açıklamaya çalışacağım. Temel mekanizma aynı olunca tüm bu davranış, duygu ve düşünce şekillerini sendrom adı altında inceliyorum. Adına da değersizlik inancı sendromu diyorum.

Burada tekrar vurgulamak istiyorum. Ben sadece bir model öneriyorum.

Yoksa gerçekte böyle bir inanç var mıdır veya böyle bir sendrom var mıdır?

Bunu kanıtlayacak durumda değilim. Ben sadece bu modelin insan yaşamında bir matematik denklemi gibi işlerliğini ortaya koymaya çalışıyorum.

Bu model hemen birçok farklı davranış şekillerini basitlikle açıklamaktadır. Bu açıklama için hipnotik zihin modeli temel olarak alınmıştır.

Bir kişiye anlamsız gelen davranışlar akla yatkın bir mekanizma ile açıklandığı ve kişinin aklı da bu açıklamaya yattığı andan itibaren kişide olumlu değişimler başlamaktadır.

Doğru açıklama iyileşmeye giden ilk adımdır.

Bu açıklama temelinde organize edilen zihinsel çalışmalar eğer iyi sonuç veriyorsa o zaman bu açıklama fizyolojik düzeyde gerçek olmasa da yararlı olmaktadır. Ben de kendi pratiğimde bu açıklamayı kişisel gelişim Çalışmalarımda ve zihinsel yoldan hastalık iyileştirme gayretlerimde temel aldığım zaman çok daha etkin sonuçlar almaya başladım.

Bu açıklama modelini dinleyen kişiler değişik düzeyde tepki göstermişlerdir. Kendi içindeki çatışmaları çözmek isteyenler modeli benimsemiş ve anladıkça kendilerinde değişim yaratmaya başlamışlardır.

Ama kendi içinde böyle bir şey olmadığını ileri sürenler hala bu inancın esiri olarak yaşamaya devam etmektedirler.

Bilimsel ölçü kriterleriyle ölçülmeyen, test edilmeyen bir açıklamama doğru olup olmadığını kanıtlayanmayız. Ama bu model değişik davranış kalıplarını akla uygun bir şekilde açıklayabilmektedir. Bu kitapta da benim oluşturduğum bu davranış modelinin birçok davranışı açıklamada ne kadar başarılı olduğuna siz karar vereceksiniz.

Ancak en azından “Ne kadar basit, o kadar doğru!”

Dr.Bülent URAN

En Derin Hipnozumuz, Değersizlik İnancı

Pusula Yayınevi

Yorum bırakın